MÖRÇ, Hey! Douglas lezzetlerinin müzik merch’lerinde görselleşerek açılan yeni sofrasına konuk oldu. Yasin’le hatıraların, hikâyelerin, yadigârların ve aidiyetlerin mutfağında, esin kaynaklarının kazanında pişirdiği Hey! Douglas’ı ve Mörç’le işbirliğinin serüvenini konuştu.
Hey! Douglas, doğum adıyla Yasin Vural, 10 yılı aşkın bir süredir Anadolu’nun müzikal geleneğini otantik bir prodüksiyon filtresinden geçirerek ilham kaynaklarının, şehirlerin ve on yılların birbirine karıştığı bir tezgâh açıyor. Bu, onun ifadesiyle “Batı’nın imkânlarını Doğu’nun havanında döven” bir müzik. İstanbul’dan hip-hop’un altın çağının başkentlerine, Ankara’nın müzik pazarlarından Rachid Taha’ya, toprağın mirasından uzayın diskosuna bol salvolu perendeler, Hey! Douglas’ın çok renkli oyun parkını bir düğün cümbüşüne dönüştürüyor.
Mevcuttaki sanatçı-hayran temas alanlarını nasıl değerlendirirsin, bunları sanatçı-hayran ilişkisini geliştirmek için yeterli buluyor musun?
HEY! DOUGLAS
Bence buradaki temel mevzu ilham almakla başlıyor. Sanatçı kitlesinden ilham alıyor. Mimariden ilham alıyor. Yaşadığı toplumdan, içinde bulunduğu dünyadan ilham alıyor ve bunu müziğine ve sanatına yoruyor. Dinleyici de ilham aldığı sanatçıyı seviyor. Yani sadece o sanatçının popüler ya da herkes tarafından dinleniyor olmasını değil.
Burada dinleyicinin gözünde dinleyiciye dokunmak çok önemli. Eğer kendi kemik kitleni yakalayabilirsen, o kitle seninle kurduğu bağ ve iletişimde senin bir parçan hâline geliyor. Günümüzde daha sanal bir dünya söz konusu. Sanatçılarla hayranlar arasında bire bir iletişim biraz zor.
Fakat benim doğup büyüdüğüm yerde de imkanlar kısıtlıydı, internet yoktu mesela. Kasetinden dinlediğim birçok sanatçının yüzlerini, albüm kapaklarını, kim olduklarını bilmiyordum. Zaman içerisinde onların albüm kapaklarını görüp kliplerini izlemeye başladığımda da, dışarıda bunu göstermem gerekiyor hissine kapıldım.
Eskisi gibi imza günleri ya da buluşmalar olamıyor. Merch‘ler bizi sanatçılarla bir araya getirecek en somut, en gerçek şeylerden biri. Bu da beni heyecanlandırıyor.
Bir sanatçının artistik dünyasının merch’lere dönüşmesi neden önemli?
HEY! DOUGLAS
Birbirimize olan sevgimizi ve hayranlığımızı cömertçe ifade etme konusunda sıkıntılar yaşıyoruz. Bunun için belki de doğru mecrayı bulamıyoruz. Yani dışarıda, sosyal medyada bile olsa, gördüğümüz, tanıdığımız ve hayranlığımızı göstermek istediğimiz birisi karşısında tutulup kalıyoruz. Ne diyeceğimizi bilmiyoruz. Bu değerleri kaybettiğimizi düşünüyorum. Sadece bir düğmeye basarak, kalp göndererek beğenini belli etmek yeterli değil.
Eskiden plak, CD, kaset kapakları vardı. Bir şekilde bir şeyin ucundan tutuyorduk. Şimdi ise bir sanatçıya, sevdiğimiz bir şeye telefonun kabıyla temas ediyoruz yalnızca. Bu anlamda, merch’lerin birbirimize olan hayranlığımızı ve sevgimizi belirtmek konusunda yeni yollar keşfetmemiz adına iyi bir yere dokunduğunu düşünüyorum.
Bir yandan, insanın kendi kimliğini yaratıyor olmasının ve kendisiyle iletişim hâlinde olmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu iletişimin dürüst ve manipülatif olmayan tarafında sevdiğim bir sanatçının; bir ideolojinin ya da düşüncenin bir parçası olduğumu somut bir şekilde, sokakta gösterebilmeye ihtiyacım var.
Diğer yandan da, örneğin bir konserde, özellikle de bir festival alanında benimle ilgili bir merch giymiş birisini gördüğümde daha güçlü ve mutlu oluyorum. Çünkü kendimle o kişi arasında bir bağ olduğunu hissediyorum. Bu, somut bir şeyin içgüdüsel ve soyut bir şeye dönüşmesini temsil ediyor bende. Bu açıdan da merch’ü çok önemli buluyorum.
“İnsanların birbirine olan hayranlığını belli edecek çok fazla bir şey yok ve toplum olarak buna çok ihtiyacımız var.”
Her detayını düşündüğün müzikal projende ipleri başkasının eline vermek nasıl hissettirdi? Sanatsal kimliğinden beslenerek ortaya çıkan üretimlerin sendeki etkisi ne oldu?
HEY! DOUGLAS
Kendi görsel dünyamla ve müzikal yapımla, bütün o ilham kaynaklarımla çok haşır neşir biri olduğum için bunları bir aksesuara, bir kıyafete, bir merch’e dönüştürme sürecinde ne istediğimi çok iyi biliyordum.
“Tasarımsal dünyanın yaratım sürecinde şunu farkettim ki benim de değişmeye, ilham almaya ve daha da önemlisi farklı bir açıdan gözlemlenmeye ihtiyacım varmış.”
Çok uzun bir süre daha üzerine kendim çalışarak, belki çok kafa patlatarak, strese girip yaratıcılığımı zorlayarak sonunda hayal kırıklığına uğrayacağım bir mücadeleye girebilirdim. Bunun yerine dışarıdan temiz bir göz ve vizyonla sanatçıya ilham verebilen, benim yoğun çizgilerimi ve tabirlerimi minimalize ederek beni rahatlatan ve üzerimdeki stres yükünü alan bir görsel dünyaya kavuştum MÖRÇ’le.
Merch tasarımlarıyla oluşturulan yeni görsel katman, sanatçıyı kendi evreninin anlatımı için besleyebilir mi?
HEY! DOUGLAS
Hey! Douglas müziğinin görselde bir karşılık bulmasını çok istedim. Daha iyi anlaşılması için görsel bir tasvire ihtiyacı vardı. Bir müzisyen için görsel dünyanın tasviri çok önemlidir. Biz aslında bunu kliplerle anlatmaya çalıştık epeyce. Şarkıyı yapmadan önce klibini düşünürdük, kapağını düşünürdük.
MÖRÇ’le iş birliğimle ise ürünlerimi gördüm ve “artık müziğimi düşünebilirim” dedim. Bu bana çok eğlenceli ve zevkli geldi. Dönüşüm de biraz böyle bir şey. Bir anda yukarıdan pat diye gelmiyor. Bir çalışma beraberinde yoğun bir emek istiyor. Ben de MÖRÇ’ün çalışmalarından faydalanarak bir değişime uğradım. Bu benim setlerime, müziğime, konserime anında yansıdı. Son konserlerimde MÖRÇ tişörtü giyiyorum. Kendimi performans boyunca bir koruma kalkanı içerisinde hissediyorum.
MÖRÇ x Hey! Douglas iş birliğinden ilk meyvesi “İstanbul Çorbası” oldu. Hey! Douglas’ın bugüne kadarki müzikal mirasıyla “İstanbul Çorbası”nın buluşma hikâyesi nedir?
HEY! DOUGLAS
Hey! Douglas gibi Batı’nın imkânlarını Doğu’nun havanında dövme potansiyeli ve içgüdüsü olan; bizim armonilerimizi ve melodilerimizi bir sonraki nesle taşıma gibi bir misyonu benimseyen ve dünyaya, yabancıya “Hey! Douglas” diye seslenen bir müzik projesinin yapacağı yemek bir çorba olurdu diye düşündüm.
Çorba bizim kültürümüzdeki en önemli unsurlardan bir tanesi. İstanbul çorbası da buranın çok çeşitliliğini, çok kültürlüğünü, bulunduğumuz yerin zenginliğini ifade eden mütevazı bir yemek. İstanbul’da karman çorman, çorba gibi bir şeyin içerisindeyiz. Biz de İstanbul çorbasıyla şehrin karışıklığını benimseyip bunu sahiplenmek istedik. Onu içmekten ve servis etmekten keyif alalım dedik. İstanbul’a duyduğumuz hayranlığı göstermek için de iyi bir sebep oldu.
Konseptin görsel kataloğundan favori motifin nedir peki?
HEY! DOUGLAS
Hiç birini ayırt etmiyorum. Bu şarkılara olan yaklaşıma benziyor ister istemez. Oradaki her bir motif benim için aslında bir şarkı, bir albüm belki de. Kişisel olarak acı biber motifi çok hoşuma gidiyor. Çünkü acıyı çok severim.
Aldığın ilk müzik merch’ü neydi hatırlıyor musun? Bir hikâyesi var mı?
HEY! DOUGLAS
Ankara’da Maltepe Pazarı’nda, henüz müziğini dinlemeden, çok beğendiğim için bir Iron Maiden tişörtü almıştım. Onun haricinde, graffiti yaptığım dönemlerde kendime bir tane Moog tişörtü çizmiştim. Esasen, kariyerimi çok etkileyen 2Pac’in Outlawz grubunun bir posteri vardı odamda.
Posterinden tişörtüne kadar merch’lerin bizi psikolojik olarak çok olumlu etkilediğini düşünüyorum. Hayal gücü açısından ve duygularımızı dışa vurma konusunda bizi daha özgüvenli hâle getiriyorlar.
Sevdiğin bir albümün kapağından esinlenen bir merch yapabilecek olsaydın, bu hangi albüm olurdu? Merch’ü ne olurdu?
HEY! DOUGLAS
Bir albüm kapağı aklıma gelmiyor. Fakat şöyle bir şey yapardım: Rachid Taha, Metallica, Nazareth ve Bone Thugs-n-Harmony’i bir araya getirmek ve bundan bir görsel dünya yaratarak bir tişört yapmak isterdim. Çünkü küçükken bir gün bir kaset bulmuştum. Kasetin A yüzünde Metallica, Nazareth; B tarafında ise Rachid Taha ve Bone Thugs-n-Harmony grubunun kayıtları vardı. Kasetin üzerinde hiçbir şey yazmıyordu ve ben bunları kim olduklarını bilmeden dinliyordum. O zamanlar kafamı açan bu kasetin merch‘ünü yapmak isterdim.
Production + Creative Direction + Styling + Photography [at] Studio These Days
Creative Production: Studio These Days
Photography: Ozan Gür
Photography Assistant: Mustafa Can Koca
Creative Direction: Eda Gündüz
Stylist: Nazlı Uzunoğlu
Make Up: Berkay Marangoz
Hair: Enes Kara
Retouch: Meyhayat Kermen
Big Thanks: Taner Turna + Burcu Biçer + İrem Ekinci + Sinan Yazıcı